KSSA Law Firm

7445 SAYILI İCRA VE İFLAS KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN İLE YAPILAN YENİ DÜZENLEMELER

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ ile başta 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu olmak üzere birtakım kanunlarda önemli değişiklikler yapılmış ve yeni düzenlemeler getirilmiştir.

Yapılan değişikliklerden belki de en önemlisi, İcra ve İflas Kanunu’nun 79. maddesine eklenen 79/a hükmüdür. İlgili hüküm uyarınca, 05.04.2023 tarihinden sonra yapılacak haciz işlemlerinde, ilgili düzenlemeden önce sadece icra müdürü tarafından verilen haciz kararının konutta olması halinde, icra mahkemesi tarafından onaylanması gerekmektedir. İlgili düzenlenmeye göre, icra müdürü tarafından verilen haciz kararı, dosyası ile birlikte mahkemeye tevdii edilecek; mahkeme ise dosyanın tevdii edildiği tarihten itibaren 3 gün içinde değerlendirme yaparak, icra müdürünün kararının onaylanmasına kesin olarak karar verecektir. İlgili kararın icra müdürlüğüne bildirilmesi akabinde haciz işlemlerine devam edilecektir.

Ancak haciz yapılması talep edilen yerin konut olmadığının anlaşılması halinde, mahkeme kararı kesin olarak kaldıracak ve icra müdürü talep hakkında yeniden karar verecektir. Mahkemece onaylanan haciz kararının icrası sırasında, hacze gidilen yerin konut olmadığının anlaşılması halinde, hacze devam edilecek; ancak konut olmadığı sanılan ve icra müdürlüğü tarafından verilen karar ile haciz işlemi gerçekleştirilen yerin konut olduğunun anlaşılması halinde ise borçlunun rızası aranacaktır. Borçlunun haciz işlemine rıza göstermemesi halinde haciz işlemi sonlandırılarak, icra mahkemesinin onayı beklenecektir.

Diğer taraftan İcra ve İflas Kanunu’nda yapılan bir diğer önemli değişiklik ise 82. maddede düzenlenen ‘Haczi caiz olmayan mallar ve haklar’ hakkındadır. İlgili değişiklik ile 82. maddenin 1. fıkrasının 3. bendinde yer alan “bireyleri için lüzumlu eşya; aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan biri” tanımı genişletilerek, “bireylerine ait kişisel eşya ile ailenin ortak kullanımına hizmet eden tüm ev eşyası” olarak değiştirilmiştir. Buna göre yapılan değişiklik ile, bireylerin lüzumu olup olmadığının tespitine gerek olmaksızın, herhangi bir kişisel eşya haczedilemeyecek ve ailenin ortak kullanımına sunulan hiçbir eşyanın haczi caiz olmayacaktır. Söz konusu değişiklik 05.04.2023 tarihinden itibaren haczedilecek eşyalar hakkında uygulanacak olup; anılan tarihten önce haciz edilmiş olan eşyalar için uygulama alanı bulmayacaktır.

7445 sayılı Kanun ile, İcra ve İflas Kanunu’nda yapılan başka önemli bir değişiklik ise 88. maddeye eklenen 88/a hükmü ile birlikte düzenlenmiştir. Güncel mevzuata eklenen 88/a hükmü uyarınca, uygulamada çok sorun yaratan muhafaza işleminin dayanağı olan haciz işleminin kalkması durumunda bile yedieminde bulunan malların tasfiyesine ilişkin resen tasfiye yolu getirilmiştir. Buna göre muhafaza işleminin dayanağı olan haciz kalkmış olup da yedieminde bulunan mallar, takibin yapıldığı icra dairesince UYAP sisteminden duyurulacak ve borçluya tebligat çıkartılarak 10 gün içerisinde yedieminlik ücretini ödeyerek malları teslim alabileceği ihtar edilecektir.

Borçlunun malları teslim almaması durumunda, bu sefer rehin hakkı sahibine tebligat çıkartılarak, 10 gün içerisinde rehin hakkını kullanabileceği ihtar edilecektir. Rehin hakkının da kullanılmaması halinde, sicile kayıtlı mallar, elektronik ortamda açık arttırma usulü ile satışa çıkarılacaktır. Malların tasfiye edilememesi halinde ise, sırasıyla ilk önce yediemine malın son iki yıl içinde yapılan, yoksa icra dairesince takdir edilen kıymetinin yüzde otuzu üzerinden, ardından MKE’ye malın hurda bedeli üzerinden mülkiyet hakkının devri için tebligat çıkarılacak; yine malın tasfiye edilememesi durumunda ise malın mülkiyetini bedelsiz olarak Kızılay’a devri için dosyayı icra mahkemesine gönderecektir. İcra mahkemesi, mülkiyetin devri için gönderilen dosyalarda, en geç on gün içinde dosya üzerinden yapacağı inceleme sonunda talebin kabulüne veya reddine kesin olarak karar verecektir.

Son olarak belirtilmesi gerekmektedir ki, yukarıda izah edilen resen tasfiyeye ilişkin tasfiye masrafları öncelikle dosyadaki avanstan, avansın bulunmaması halinde Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacaktır. Dosyaya ilişkin bir tutar ödenmesi halinde ise, dosyaya ödenen tutardan; sırasıyla avanstan karşılanan masraflar, Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan masraflar ve vergi, resim, harç gibi malın aynından kaynaklanan kamu alacakları ödenecektir.

KSSA AVUKATLIK BÜROSU

İlginizi Çekebilir

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından, taşınmaz edinimi yoluyla Türk vatandaşlığı kazanılmasına ilişkin tapu işlemlerinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı

7445 SAYILI KANUN İLE TÜRK TİCARET KANUNU, ARABULUCULUK KANUNU VE İŞ MAHKEMELERİ KANUNU’NDA YAPILAN BAZI DÜZENLEMELER

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ ile İcra ve İflas Kanunu’nun yanı sıra 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nda bir takım önemli değişiklikler yapılmış ve yeni düzenlemeler getirilmiştir.

7445 sayılı Kanun ile İcra ve İflas Kanunu’nda yapılan yeni düzenlemelere ek olarak, Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinin sonunda yer alan 5/a maddesi değiştirilmiştir. Yapılan bu değişiklik ile sadece ‘paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri’ni kapsayan arabuluculuk şartının kapsamı genişletilerek, ‘para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında’ da arabuluculuk kurumunun 01.09.2023 tarihinden itibaren uygulama alanı bulacağı düzenlenmiştir.

Ayrıca, ilgili kanunun yürürlüğe girmesinden önce 500.000,00-TL olarak sınırlanan ticari davalarda basit yargılama usulünün parasal sınırı 1.000.000,00-TL’ye yükseltilmiştir.

6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nda ise önemli değişiklikler yapılmış ve güncel mevzuata 7445 sayılı Kanun ile 18/b maddesi eklenerek; bazı yeni uyuşmazlık türlerine de dava şartı olarak 01.09.2023 tarihinde itibaren arabuluculuğa başvurma zorunluluğu getirilmiştir.

Arabuluculuğa başvurma zorunluğu getirilen uyuşmazlıklar:

a) Kiralanan taşınmazların 2004 sayılı Kanuna göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler hariç olmak üzere, kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar.

b) Taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar.

c) 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklanan uyuşmazlıklar.

ç) Komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar.

Ayrıca, ilgili maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren, ilgili madde kapsamında düzenlenen anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin şerhin alınması zorunlu kılınmıştır. İlgili şerhin, taşınmazla ilgili anlaşma belgeleri bakımından taşınmazın bulunduğu yer Sulh Hukuk Mahkemesinden; geri kalan anlaşma belgeleri bakımından ise arabulucunun görev yaptığı yer Sulh Hukuk Mahkemesinden alınması gerekmektedir.

Son olarak, 7445 sayılı Kanun ile İş Mahkemeleri Kanunu’nun “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” hükmünü havi 3. maddesinin 1. fıkrasına “Bu alacak ve tazminatla ilgili itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları hakkında birinci cümle hükmü uygulanır.” hükmü eklenerek; 01.09.2023 tarihi itibariyle Türk Ticaret Kanunu ve Arabuluculuk Kanunu’na paralel olarak İş Mahkemeleri’nin görev alanına giren itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında arabuluculuk dava şartı getirilmiştir.

KSSA AVUKATLIK BÜROSU

İlginizi Çekebilir

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından, taşınmaz edinimi yoluyla Türk vatandaşlığı kazanılmasına ilişkin tapu işlemlerinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek

26.04.2022 tarihli ve 31821 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7405 sayılı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu’nun pek çok

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı

TÜRK VATANDAŞLIĞI KANUNUNUN UYGULANMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK HAKKINDA KILAVUZ (01/01/2023) İLE İSTİSNAİ YOLDAN TÜRK VATANDAŞLIĞI KAZANILMASI BAŞVURULARINDA MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLER

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından, taşınmaz edinimi yoluyla Türk vatandaşlığı kazanılmasına ilişkin tapu işlemlerinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek ve yabancı kişileri bilgilendirmek amacıyla hazırlanan Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik Hakkında Kılavuz güncellenerek 01.01.2023 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.

Yayımlanan kılavuz ile muvazaalı işlemlerin önlenmesi ve ülkeye döviz girişinin sağlanması amacıyla birtakım değişiklikler yapılmıştır.

Buna göre, 01.01.2023 tarihi itibariyle taşınmaz satış vaadine dayalı işlemlerin tek bir sözleşme ile yapılması şartı getirilmiştir. Bu çerçevede birden fazla taşınmazın tek sözleşme kapsamında satış vaadine konu edilmesi mümkün olup birden fazla satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak yapılan başvurular, başvuruya konu sözleşmelerdeki toplam bedel 400.000,00 ABD Dolarını geçse dahi dikkate alınmayacaktır.

Yine, 01.01.2023 tarihi itibariyle hisseli olarak alınan taşınmazlar da vatandaşlık başvurusuna konu edilemeyecektir. Diğer bir ifade ile, iki veya daha fazla yabancı tarafından hisseli olarak alınan taşınmazın toplam değeri her bir yabancı için 400.000,00 ABD Dolarını geçse dahi, bu edinim vatandaşlık başvurusuna konu edilemeyecektir.

Bununla birlikte, 01.01.2023 tarihi itibariyle, taşınmaz bedel ödemesinin yapılmasındaki nakit ödeme veya banka transferi zorunluluğu ortadan kalkmış ve bloke çek gibi bankalar tarafından sunulan güvenli ödeme sistemlerinin isteğe bağlı olarak kullanılması mümkün kılınmıştır.

Son olarak, 01.01.2023 tarihi itibariyle satış veya satış vaadine konu ikinci el taşınmaz/taşınmazların, vatandaşlık başvurusunu yapacak kişinin kendisi veya birinci derece akrabaları tarafından Türk vatandaşı/şirketine devredilmiş taşınmazlardan olmaması gerekmektedir.

KSSA AVUKATLIK BÜROSU

İlginizi Çekebilir

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı

SPOR KULÜPLERİ VE SPOR ANONİM ŞİRKETLERİNİN BORÇLANMA SINIRLAMALARINDAN MUAFİYETLERİNE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK

26.04.2022 tarihli ve 31821 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7405 sayılı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu’nun pek çok maddesinde, ilgili hususlar bakımından uygulanacak usul ve esasların ayrıca çıkartılacak yönetmeliklerle düzenleneceği belirtilmişti.

Bu bağlamda 08.07.2022 tarihinde Spor Kulüpleri ve Spor Anonim Şirketleri Tescil Yönetmeliği, 07.09.2022 tarihinde Spor Kulüpleri Tarafından Tutulacak Defter ve Kayıtlar Hakkında Yönetmelik, 10.11.2022 tarihinde Spor Kulüplerinin Genel Kurul ve Yönetim Kurulu Toplantılarının Elektronik Ortamda Yapılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

7405 sayılı Kanunda öngörülen yönetmeliklere son olarak, 22.12.2022 tarihli ve 32051 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Spor Kulüpleri ve Spor Anonim Şirketlerinin Borçlanma Sınırlamalarından Muafiyetlerine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik eklenmiştir.

Yönetmelikte borçlanma, spor kulüpleri ve spor anonim şirketlerinin yükümlülük altına girmesi ve yükümlülük altına girilen tutar da içinde bulunulan hesap dönemi sonu itibarıyla finansal tablolarda yer alan yabancı kaynaklar toplamı ile bir önceki hesap dönemi sonu itibarıyla finansal tablolarda yer alan yabancı kaynaklar toplamının farkı olarak ifade edilmiş ve spor kulüplerinin ve spor anonim şirketlerinin, bir bütçe yılında önceki yıl brüt gelirlerinin en fazla yüzde onuna kadar borçlanabileceği düzenlenmiştir.

Belirlenen oranın üzerindeki borçlanmalar ise ek bütçe ile yapılabilecek ancak ek bütçe ile yapılacak borçlanma da önceki yıl brüt gelirlerin yüzde ellisinden fazla olamayacaktır.

Bununla birlikte, spor faaliyetlerinde kullanılmak üzere; spor kulüpleri veya spor anonim şirketleri tarafından spor tesislerinin satın alınması veya yapılması ya da spor tesisi yapmak için taşınmaz satın alınması, irtifak hakkı tesisi, kiralanması veya bu tesislerin bakım ve onarımına ilişkin borçlanmalar ise 7405 sayılı Kanunun 20. maddesinin 5. fıkrasında borçlanma için öngörülen sınırlamalardan muaf olacaktır.

KSSA AVUKATLIK BÜROSU

İlginizi Çekebilir

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından, taşınmaz edinimi yoluyla Türk vatandaşlığı kazanılmasına ilişkin tapu işlemlerinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı

YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULU’NUN, İCRA TAKİBİNE VEKİL MARİFETİYLE İTİRAZ EDİLDİĞİ DURUMLARDA, İTİRAZ ÜZERİNE DURAN İCRA TAKİBİNİN DEVAMINI SAĞLAMAK ADINA İKAME EDİLECEK İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA DAVA DİLEKÇESİNİN ASILA TEBLİĞ EDİLMESİ GEREKTİĞİNE İLİŞKİN 2021/1 E. – 2022/3 K. SAYILI VE 03.06.2022 TARİHLİ KARARI

Yargıtay’ın farklı Hukuk Daireleri’nin, borçlunun icra takibine vekili marifetiyle itiraz ettiği durumlarda, duran icra takibinin devamı bakımından ikame edilecek olan itirazın iptali davasında dava dilekçesinin vekile mi yoksa asıla (ilgili icra takibinde borçlu sıfatını haiz kişi) mı tebliğ edilmesi gerektiğine ilişkin farklı uygulamaları neticesinde Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nca yukarıda detayları anılan İçtihatları Birleştirme Kararı ittihaz edilmiştir. 

Anılan kararda, “ilamsız icra takibi”, “ödeme emrine itiraz”, “itirazın iptali davası ve benzer davalar”, “davaya vekalet” ve “tebligat” kavramları incelenmiş, Hukuk Muhakemeleri kanunun emredici hükümleri üzerinde durulmuş ve adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkı vurgulanmıştır.

İtirazın iptali davasının takip hukuku ile doğrudan bağlantılı olsa dahi genel hükümlere göre açılacak ve sonuçlandırılacak bir dava olduğu, takip hukukuna özgü şikâyet veya itiraz niteliği taşımadığı, bu bağlamda dava dilekçesinin tebliğinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun vekaletnamenin ibrazı (m.76), dava dilekçesinin içeriği (m.119), dava dilekçesini tebliği (m.122) ve dilekçelerin verilmesi (m.317) başlıklarını havi emredici nitelikteki hükümlerinin dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir..

Sonuç olarak, itirazın iptali davası bakımından dava dilekçesinin icra dosyasında müvekkili borçlu adına itiraz eden vekile tebliğ edilmesinin emredici hükümlere aykırılık oluşturacağına ve dava dilekçesine ilişkin tebligatın borçlu adına itiraz eden vekile değil asıla yapılması gerektiğine karar verilmiştir.

İlgili İçtihadı Birleştirme Kararı’na buradan ulaşabilirsiniz.

 

KSSA AVUKATLIK BÜROSU

İlginizi Çekebilir

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından, taşınmaz edinimi yoluyla Türk vatandaşlığı kazanılmasına ilişkin tapu işlemlerinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı

26.04.2022 tarihli ve 31821 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7405 sayılı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu’nun pek çok

ANONİM ORTAKLIĞIN HAKLI SEBEPLE FESHİ DAVASI (TTK M. 531)

Anonim Ortaklığın haklı sebeple feshine ilişkin TTK madde 531’de yer alan düzenleme, ilk kez 6102 sayılı Ticaret Kanunu döneminde kanunumuzda yer almıştır. TTK m.531: ‘Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.’ hükmünü içermektedir. İlgili düzenlemeden de görüleceği üzere, azlığa, anonim şirketin haklı sebeple feshi davası açma hakkı tanımıştır. Fesih davasında, yetkili ve görevli mahkemesi ise şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesidir. Fesih davasının, davacısı, azlık -sermayenin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri-olacak olup; davayı şirket tüzel kişiliğine karşı ikame edecektir. Davacıların, azlığın, sahip olması gereken oran, davanın açıldığı sırada ve devamında varlığını sürdürmelidir. Mahkeme, anılan davada, ‘haklı sebep’ unsurunun bulunup bulunmadığını, bulunması halinde de şirketin feshi son çare olmak üzere, sorunun çözümü adına başkaca bir çözüm yoluna da hükmedebilecektir. Alternatif çözüm yolları bakımından kanun sadece, davacı pay sahiplerinin, karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenmesi suretiyle, davacıların şirketten çıkarılmalarını göstermiş olup; bunun dışında başkaca bir çözüm yolu göstermemiş olup; dava konusu olayın şartları el verdiği takdirde mahkeme farklı çözüm yollarına da hükmedebilecektir.

Haklı Sebep Kavramı

Haklı sebeple fesih davasında tespit edilmesi gereken en önemli unsur şirketin feshi için ‘haklı sebep’lerin bulunup bulunmadığı hususudur. Hâkim, ancak haklı sebeplerin bulunması halinde şirketin feshine ya da duruma uygun düşen başkaca bir çözüme hükmedecektir. Ancak, TTK m.531 haklı sebep kavramını tanımlamadığı gibi örneklendirmemiştir. Genel kabul gören tanıma göre, ortaklık ilişkisinde davacı pay sahibi/sahiplerinin haklarını önemli şekilde zedeleyen ve TMK m.2 mucibince ortaklığın devamının çekilmez hale gelmesi sonucunda ‘haklı sebep’ kavramının oluştuğu kabul edilmiştir. 

Haklı sebep örnekleri: 

  • Ortaklığın ihtiyacı olmamasına rağmen, sermaye artırım kararı alarak, azınlık pay sahiplerinin ortaklıktaki oranın düşürülmesi, 
  • Genel kurulun uzun süre toplantıya davet edilmemiş olması,
  • Çoğunluk pay sahiplerinin, çoğunluk hakkını kötüye kullanarak, kendilerine veya yakınlarına menfaat sağlaması gösterilebilir,
  • Ortakların bilgi alma ve inceleme haklarının engellenmesi
  • Şirketin sürekli zarar etmesi,
  • Ortaklığın uzun süre kar dağıtmaması, öğretide kabul edilmiş haklı sebepler olarak kabul edilmiştir.

TTK’da öngörülen çözümler

Anonim Ortaklığın Feshi: Haklı sebep(ler)in varlığı halinde,  başkaca bir çözüm yolu bulunamazsa ve ortaklığın devamı açısından da ekonomik olarak bir fayda yoksa şirketin feshine karar verilebilecektir. 

Pay Sahibinin Ortaklıktan Ayrılması: TTK’da, mahkeme tarafından verilebilecek uygun çözüm yollarından sadece davacı pay sahiplerinin, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenmesi suretiyle şirketten çıkarılabilecekleri hususuna değinilmiştir. 

Başvurulabilecek Diğer Kabul Edilebilir Çözüm Yöntemleri

TTK m.531’de, şirketin yaşatılması ve feshin son çare olarak uygulanabilecek bir yöntem olduğunu açıkça düzenlemiştir. Özellikle, şirketin finansal olarak iyi bir konumda olması veya uzun vadede karlılığa ilişkin projelerinin bulunması halinde ortaklığın feshi yerine haklı sebeplerin bulunması halinde alternatif başkaca bir çözümlere karar verilmesi gerekecektir. 

  • Özellikle kar dağıtımı ile ilgili olarak fesih davası ikame edilmiş olması halinde mahkemece kar payı dağıtımına karar verilmesi
  • Azınlık Pay Sahiplerinin ya da aralarından seçilen birinin yönetim kurulu üyesi olarak atanması
  • Mahkemenin Yönetim Kurulu Yerine Geçerek Karar Vermesi
  • Mahkemenin genel kurul yerine geçerek ortaklar arasındaki sorunu çözecek bir karar alması
  • Esas sözleşmede değişiklik yapılması 
  • Esas sermayenin azaltılması
  • Ortaklığın bölünmesi

Sonuç olarak, TTK m.531’de açıkça haklı sebeplerin var olması halinde anonim ortaklığın feshedilebileceği hususu düzenlenmiştir. Ancak, ortaklığın feshi, son çare olarak kabul edilmiş ve haklı sebeplerin var olması halinde hâkimin öncelikle duruma uygun düşen ve kabul edilebilir başkaca bir çözüm yolunun bulunup bulunmadığı hususunun tespit edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Duruma uygun düşen ve kabul edilebilir başkaca bir çözümün bulunması halinde ortaklığın feshine değil, uyuşmazlığın çözümü bakımından başkaca bir çözüme hükmedilecektir. 

KSSA AVUKATLIK BÜROSU

İlginizi Çekebilir

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından, taşınmaz edinimi yoluyla Türk vatandaşlığı kazanılmasına ilişkin tapu işlemlerinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek

OLAĞANÜSTÜ KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI İLE TAŞINMAZ MÜLKİYETİNİN KAZANILMASI

Olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile taşınmaz mülkiyetinin kazanılması TMK m.713’te düzenlenmiştir. TMK m.713/1 kapsamında, tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi o taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesi mahkemeden talep edebilir. Yine, TMK m.713/2’ye göre de aynı şartlar altında, tapuya kayıtlı olan ancak tapu kayıtlarından malikin tespit edilemediği veya malik hakkında yirmi yıl önce gaiplik kararı verilmesi halinde de mahkemeden anılan taşınmaza ilişkin mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tescil edilmesi talep edilebilecektir.

Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar özelinde: Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar, tapu kütüğüne kaydı hiç yapılmamış taşınmazlardır. Ancak, özel mülkiyete elverişli bir taşınmaz olması da gerekmektedir. Eski hukuktan gelen ve Kadastro Kanunu m.14/4’de anılan belgelere dayandırılan taşınmazlar da tapusuz taşınmaz olarak nitelendirilmektedir.

Tapuya kayıtlı olan taşınmazlar özelinde: TMK m.713/2’ye göre, tapuya kayıtlı olan taşınmazların, olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılması için, malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması veya malik hakkında yirmi yıl önce gaiplik kararı verilmiş olması gerekmektedir. Anılan hükümde yer alan ‘20 yıl önce ölmüş’ kişilere de ait taşınmazların zamanaşımı ile kazanılacağına dair ifade, AYM tarafından Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. İptal kararı sonrası maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş kişiye ait olan taşınmazların tamamı, bir parçası veya bir payı üzerinde zamanaşımı ile mülkiyet kazanımı söz konusu olacaktır.

Ortak Şartları:
Özel mülkiyete elverişli bir taşınmaz olmalı: Olağanüstü kazandırıcı zamanaşımıyla mülkiyeti kazanılmak istenen bir taşınmaz, özel mülkiyete elverişli ve olağanüstü zamanaşımı ile kazanılmaya elverişli bir taşınmaz olmalıdır. Bu bağlamda, sayılan kamuya ait dağ, tepe, ormanlar, göller, yollar vb. kamu malları özel mülkiyete elverişli değildir. Kamu malı niteliğinde bulunan taşınmazların da kazandırıcı zamanaşımı ile mülkiyetinin kazanılması mümkün değildir. TMK m.117’de belirtildiği üzere, vakıf mallarının da zilyetlik yoluyla mülkiyeti kazanılamaz. Vakıf mallarının olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile mülkiyetinin kazanılması engellenmiştir. Olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile mülkiyeti kazanılamayacak taşınmazlara ilişkin olarak, Kadastro Kanunu m.18/2’de: ‘Orta malları, hizmet malları, ormanlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.’ hükmünü havidir. Yukarıda da değindiğimiz üzere, devletin tasarrufu altında bulunan ancak, kamu hizmetine özgülenmeyen taşınmazlar imar ve ihya edilenler adına diğer şartları da sağlaması koşuluyla tescil edilebilir (KK. m.17).

Malik sıfatıyla zilyetlik: TMK m.713/2, olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile taşınmaz mülkiyetinin kazanılması bakımından, taşınmaza zilyet olan kişinin, zilyetliğinin malik sıfatıyla olması gerektiğini hüküm altına almıştır. Örneğin, zilyet olduğu taşınmaza kira bedeli veya ecrimisil ödeyen zilyedin malik sıfatıyla zilyetliğinden söz edilemez. Ayrıca, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla taşınmaz mülkiyetin kazanılmasının tescilinin talep edildiği davada, malik sıfatıyla zilyet olduğunu, tescil talep eden davacı her türlü ispat aracıyla ispat edebilir. Paylı mülkiyet halinde ise, yani birden fazla kişi taşınmazı kendi aralarında pay ettilerse, paydaşlardan biri 20 yıl süreyle malik sıfatıyla zilyet olduğu pay bakımından malik olabilecektir. 

Davasız – aralıksız zilyetlik: Malik sıfatıyla zilyet tarafından, zilyetlik süresi davasız ve aralıksız olarak geçirilmelidir. Kazandırıcı zamanaşımıyla taşınmaz mülkiyetinin kazanılması için malik sıfatıyla zilyedin zilyetliğini yirmi yıl boyunca aralıksız olarak sürdürmüş olması gerekmektedir. Yani, taşınmaza malik sıfatıyla zilyet olan, taşınmazın zilyetliğini kaybetmeden bu durumu sürdürmesi gerekir. 

Yirmi yıl boyunca zilyet olma: Malik sıfatıyla zilyedin, zilyetlik konumunu davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl boyunca sürdürmesi gerekmektedir. Yirmi yıllık süre, tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar bakımından, malik sıfatıyla zilyet olma iradesiyle, maliki hakkında yirmi yıl önce gaiplik kararı verilmiş taşınmazlar bakımından ise gaiplik kararının kesinleşmesiyle başlayacaktır. Tescili talep eden zilyet, malik sıfatıyla zilyet olma iradesiyle hareket eden kendisinden önceki zilyetlerin sürenin kendi süresine ekleyebilir. 

Sonuç olarak, olağanüstü kazandırıcı zamanaşımıyla mülkiyetin kazanılması, özel mülkiyete ve zamanaşımıyla kazanmaya elverişli bir taşınmazın, davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle malik sıfatıyla zilyet olan kimsenin, mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tescilinin talep edilmesiyle gerçekleşecektir. Özellikle, mülkiyetin kazanılması istenen taşınmazın, özel mülkiyete elverişli olup olmadığının tespitinin yapılması önem arz etmektedir.

KSSA AVUKATLIK BÜROSU

 

YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULU’NUN, MUACCEL OLMAYAN ALACAKLAR İÇİN İKAME EDİLEN DAVALARDA, DAVANIN USULDEN REDDEDİLMESİ GEREKTİĞİNE İLİŞKİN 2019/5. – 2022/1 K. SAYILI VE 18.02.2022 TARİHLİ KARARI

Yargıtay’ın farklı Hukuk Daireleri’nin, ifa zamanı gelmemiş (vadesi gelmemiş, muaccel olmayan) alacaklar için ikame edilen davalarda, alacağın henüz muaccel olmaması (ifa zamanın gelmemesi) nedeniyle davanın usulden mi yoksa esastan mı reddedilmesi gerektiğine ilişkin farklı uygulamaları neticesinde yukarıda detayları anılan İçtihatları Birleştirme Kararı ittihaz edilmiştir. 

Kararda, “ifa” ve “ifa zamanı” kavramları ile “dava şartları” incelenmek suretiyle, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmasının gerekliliğinin önemi vurgulanmıştır. İfa zamanı henüz gelmemiş (vadesi gelmemiş, muaccel olmayan) alacaklar bakımından ise dava ikame edilmesinde hukuki yararın bulunmadığı belirtilmiştir.

 

Sonuç olarak, ifa zamanı gelmemiş (vadesi gelmemiş, muaccel olmayan, müeccel) alacaklar bakımından ikame edilen davalarda hukuki yarar bulunmadığı, bu bakımdan davanın esastan değil, usulden reddine karar verilmesi gerektiğine oybirliği ile karar verilmiştir.

 

İlgili İçtihadı Birleştirme Kararı’na buradan ulaşabilirsiniz.

 

KSSA AVUKATLIK BÜROSU

İlginizi Çekebilir

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından, taşınmaz edinimi yoluyla Türk vatandaşlığı kazanılmasına ilişkin tapu işlemlerinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek

26.04.2022 tarihli ve 31821 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7405 sayılı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu’nun pek çok

28.03.2023 tarihinde kabul edilen ve 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘7445 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı

TÜRK PARASININ KIYMETİNİN KORUNMASI HAKKINDA 32 SAYILI KARARA İLİŞKİN TEBLİĞ’DE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ (TEBLİĞ NO: 2022-32/66)

Türk Parasının Kıymetinin Korunması Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:2008-32/42)’in Döviz Cinsinden ve Dövize Endeksli Sözleşmelere yönelik düzenlemeler içeren 8. maddesinin 9. fıkrasında Türkiye’de yerleşik kişilerin kendi aralarında akdedecekleri taşıt satış sözleşmeleri hariç menkul satış sözleşmelerinde sözleşme bedelinin ve sözleşmeye bağlı tüm ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkün kılınmıştır.

İlgili düzenlemeye, Türk Parasının Kıymetinin Korunması Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2022-32/66) ile “Ancak sözleşme konusu ödeme yükümlülüklerinin Türk Parası cinsinden yerine getirilmesi ve kabul edilmesi zorunludur.” cümlesi eklenmiş, ilgili madde aşağıda belirtilen son halini almıştır.

“Türkiye’de yerleşik kişilerin kendi aralarında akdedecekleri; taşıt satış̧ sözleşmeleri dışında kalan menkul satış sözleşmelerinde sözleşme bedelini ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerini döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırmaları mümkündür. (Ek cümle: RG-19/4/2022-31814) Ancak sözleşme konusu ödeme yükümlülüklerinin Türk parası cinsinden yerine getirilmesi ve kabul edilmesi zorunludur.”

İlgili değişiklikten de görüleceği üzere, taşıt satış sözleşmeleri hariç olmak üzere menkul satış sözleşmelerinde, sözleşme bedeli ve sözleşmeye bağlı tüm ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılmasında herhangi bir engel bulunmamaktadır. Buna karşın ödeme yükümlülüklerinin işbu tebliğin yürürlüğü itibari ile Türk Parası cinsinden yerine getirilmesi ve kabul edilmesi zorunlu hale getirilmiştir.

İlgili maddede yer alan “Türkiye’de yerleşik kişiler” ve “menkul” terimleri ile kastedilen ise ilgili kanunun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin b bendinden ve Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ilgili Tebliğ’e ilişkin 21.04.2022 tarihli basın açıklamasından anlaşılmaktadır. Buna göre; Türkiye’de yerleşik kişilerden anlaşılması gereken, yurt dışında işçi, serbest meslek ve müstakil iş sahibi Türk vatandaşları dahil Türkiye’de kanuni yerleşim yeri bulunan gerçek ve tüzel kişilerdir. Menkul ifadesinden anlaşılması gereken ise, gayrimenkul tanımına girmeyen her türlü mal ve eşyadır.

19.04.2022 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 2022-32/66 sayılı Tebliğ’e ilişkin olarak dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise anılan düzenleme öncesi akdedilmiş sözleşmelerin durumunun ne olacağına ilişkindir. Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın basın açıklamasında bu duruma ilişkin aşağıdaki bilgilere yer verilmiştir.

  • 19.04.2022 tarihinden önce akdedilmiş olan menkul satış sözleşmelerine ilişkin olarak düzenlenen ve 2022-32/66 sayılı Tebliğ’in yürürlük tarihi öncesinde dolaşıma sokulmuş olan döviz cinsinden kıymetli evraklar düzenlemenin kapsamı dışında kalmaktadır.
  • 19.04.2022 tarihinden önce düzenlenmiş faturalar kapsamındaki ödeme yükümlülüklerinin Türk parası cinsinden yerine getirilmesi ve kabul edilmesi şartı aranmaz.

Bu düzenleme ile birlikte, 19.04.2022 tarihi ve bu tarih sonrasında döviz cinsinden düzenlenmiş olan çek vb. ödeme araçlarının Türkiye’de yerleşik kişilerin kendi aralarında akdettikleri/akdedecekleri menkul satış sözleşmeleri konusu ödeme yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde kullanılması mümkün olmayacaktır. 

Ayrıca hatırlatmak isteriz ki, yapılan değişiklik Türkiye’de yerleşik kişilerin kendi aralarında akdettikleri/akdedecekleri menkul satış sözleşmeleri konusu ödeme yükümlülüklerine ilişkin olup; bu sebeple, Türkiye’de yerleşik kişiler ile Türkiye’de yerleşik olmayan kişiler arasında akdedilmiş/akdedilecek menkul satış sözleşmelerine ilişkin ödeme yükümlülüklerinin Türk parası cinsinden yerine getirilmesi ve kabul edilmesi zorunluluğunu bulunmamaktadır.

İlgili Tebliğe buradan ulaşabilirsiniz.

KSSA AVUKATLIK BÜROSU

İlginizi Çekebilir

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından, taşınmaz edinimi yoluyla Türk vatandaşlığı kazanılmasına ilişkin tapu işlemlerinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek

26.04.2022 tarihli ve 31821 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7405 sayılı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu’nun pek çok